The Barnacle
Aileden
Beni seviyorsanız eğer ve anlıyorsanız,
Laboratuvarlarda sabahlayın, kahvelerde değil !
Bilim ağartsın saçlarınızı ve kitaplar..
Ancak böyle aydınlanır o sonsuz karanlıklar..
Mustafa Kemal'i anlamak ağlamak değil,
Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil...
Laboratuvarlarda sabahlayın, kahvelerde değil !
Bilim ağartsın saçlarınızı ve kitaplar..
Ancak böyle aydınlanır o sonsuz karanlıklar..
Mustafa Kemal'i anlamak ağlamak değil,
Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil...
1935'te Şangay Meydanı'nda binlerce Çinliye, Uzun Yürüyüş öncesinde bir konuşma yapan MAO sözlerinin başında "Ben, Çin'in Atatürk'üyüm..." cümlesini kullanmıştır.
Ayrıca 1948'den günümüze dek, 1.5 milyar nüfuslu Çin Halk Cumhuriyeti'nin okullarında 8 ve 9. sınıflarda okutulan Yakınçağ Tarihi ders kitaplarının kapağında ve içinde "Atatürk ve Cumhuriyet Devrimleri" yer almaktadır.
Ayrıca 1948'den günümüze dek, 1.5 milyar nüfuslu Çin Halk Cumhuriyeti'nin okullarında 8 ve 9. sınıflarda okutulan Yakınçağ Tarihi ders kitaplarının kapağında ve içinde "Atatürk ve Cumhuriyet Devrimleri" yer almaktadır.
Afyonkarahisar’ın hatlarının çözülmesi sonunda birkaç Yunanlı tutsak, geceleyin Mustafa Kemal’in çadırına getirilmişti. Bunlardan birisi, Muzaffer Generalin doğup büyümüş olduğu Selanik’ten gelmişti. Esir oradakilere yüzleri yabancı gelmediğinden ve üniformasında da hiçbir bellilik görmediğinden kim olduklarını ve rütbelerini sormaya başlamıştı.
- Binbaşı mısınız?
- Hayır.
- Albay mı?
- Hayır.
- Korgeneral mi?
- Hayır.
- Peki nesiniz?
- Mustafa Kemal cevapladı;
-Ben Mareşal ve Türk Orduları Başkomutanıyım! Şaşkınlıktan ağzı açık kalan Yunanlı kekeledi:
- Bir Başkomutanın savaş hattına bu kadar yakın yerlerde dolaşması işitilmiş değil de!..
(General SHERRIL Anılarından)
- Binbaşı mısınız?
- Hayır.
- Albay mı?
- Hayır.
- Korgeneral mi?
- Hayır.
- Peki nesiniz?
- Mustafa Kemal cevapladı;
-Ben Mareşal ve Türk Orduları Başkomutanıyım! Şaşkınlıktan ağzı açık kalan Yunanlı kekeledi:
- Bir Başkomutanın savaş hattına bu kadar yakın yerlerde dolaşması işitilmiş değil de!..
(General SHERRIL Anılarından)
Atatürk'ün Az Bilinen Anısı
Torpil Nasıl Yapılır ?
Yıl 1934, o dönemde Milli Eğitim Bakanlığı Ulus'tadır. Bakan ise Niğdeli Abidin ÖZMEN'dir. Bakan, makamında çalışmaktadır. Kapı çalınır. Bakanın gür sesi: "Giriniz!" Atatürk'ün yaverlerinden biri, yanında iki çocukla makama girerler. Konuklara yer gösterir ve zarfı açar. Atatürk'ten gelen bir mektuptur bu: "Bay Abidin ÖZMEN, Milli Eğitim Bakanı..." Abidin ÖZMEN zarfı özenle açar ve mektubu dikkatle okur: "Yaver Bey'le, size iki fakir ve kimsesiz çocuk gönderiyorum. Bu çocukları, uygun göreceğiniz bir liseye (parasız yatılı olarak) kaydını yaptırın..." Bu, Atatürk'ün bir emridir. Kesinlikle yerine getirilecektir. Bakan ÖZMEN, Orta Öğretim Genel Müdürünü çağırtır ve şu direktifi verir: "Yaver Bey'in yanındaki bu iki çocuğun evrakını alınız ve bu çocukların Haydarpaşa Lisesi'ne paralı yatılı olarak kaydını yaptırıp her ikisi için de üçer yıllık paralı yatılı makbuzlarının veli ve ödeyen hanesine Atatürk'ün ismini yazdırarak bana getiriniz." der. Bakanın emri yerine getirilmiştir. Abidin ÖZMEN de kısa bir mektup yazarak Yaver Bey'le Atatürk'e yollar. Mektubun içeriği şöyledir:
"Muhterem Atatürk, Yaver Bey'le göndermiş olduğunuz iki çocuk hakkında emirlerinizi aldım. Ancak, arkasında Türkiye Cumhuriyeti' nin kurucusu ve Cumhurbaşkanı Atatürk gibi biri bulunduğu için; bu çocuğu fakir ve kimsesiz olarak kabul etmeme, hem yasalarımız, hem de mantığımız izin vermedi. Bu nedenle her iki çocuğunda emirleriniz gereği Haydarpaşa Lisesi'ne paralı yatılı olarak kayıtlarını yaptırdım. Çocukların üçer yıllık okul taksitlerine ait makbuzları ek'te takdim ediyorum..."
Atatürk bu mektup üzerine, devrin Başbakanı İsmet İnönü'ye telefon ederek: "Bak senin Milli Eğitim Bakanın bana ne yaptı." diyerek olayı anlatmış. İnönü, Bakan adına özür dilemiş. Atatürk: "Yok! demiş özür dileme. Çok memnun oldum. Keşke her devlet adamı bu medeni cesarete sahip olabilse ve doğruyu gösterebilse. "
Torpil Nasıl Yapılır ?
Yıl 1934, o dönemde Milli Eğitim Bakanlığı Ulus'tadır. Bakan ise Niğdeli Abidin ÖZMEN'dir. Bakan, makamında çalışmaktadır. Kapı çalınır. Bakanın gür sesi: "Giriniz!" Atatürk'ün yaverlerinden biri, yanında iki çocukla makama girerler. Konuklara yer gösterir ve zarfı açar. Atatürk'ten gelen bir mektuptur bu: "Bay Abidin ÖZMEN, Milli Eğitim Bakanı..." Abidin ÖZMEN zarfı özenle açar ve mektubu dikkatle okur: "Yaver Bey'le, size iki fakir ve kimsesiz çocuk gönderiyorum. Bu çocukları, uygun göreceğiniz bir liseye (parasız yatılı olarak) kaydını yaptırın..." Bu, Atatürk'ün bir emridir. Kesinlikle yerine getirilecektir. Bakan ÖZMEN, Orta Öğretim Genel Müdürünü çağırtır ve şu direktifi verir: "Yaver Bey'in yanındaki bu iki çocuğun evrakını alınız ve bu çocukların Haydarpaşa Lisesi'ne paralı yatılı olarak kaydını yaptırıp her ikisi için de üçer yıllık paralı yatılı makbuzlarının veli ve ödeyen hanesine Atatürk'ün ismini yazdırarak bana getiriniz." der. Bakanın emri yerine getirilmiştir. Abidin ÖZMEN de kısa bir mektup yazarak Yaver Bey'le Atatürk'e yollar. Mektubun içeriği şöyledir:
"Muhterem Atatürk, Yaver Bey'le göndermiş olduğunuz iki çocuk hakkında emirlerinizi aldım. Ancak, arkasında Türkiye Cumhuriyeti' nin kurucusu ve Cumhurbaşkanı Atatürk gibi biri bulunduğu için; bu çocuğu fakir ve kimsesiz olarak kabul etmeme, hem yasalarımız, hem de mantığımız izin vermedi. Bu nedenle her iki çocuğunda emirleriniz gereği Haydarpaşa Lisesi'ne paralı yatılı olarak kayıtlarını yaptırdım. Çocukların üçer yıllık okul taksitlerine ait makbuzları ek'te takdim ediyorum..."
Atatürk bu mektup üzerine, devrin Başbakanı İsmet İnönü'ye telefon ederek: "Bak senin Milli Eğitim Bakanın bana ne yaptı." diyerek olayı anlatmış. İnönü, Bakan adına özür dilemiş. Atatürk: "Yok! demiş özür dileme. Çok memnun oldum. Keşke her devlet adamı bu medeni cesarete sahip olabilse ve doğruyu gösterebilse. "
Sınırlarımız çizdiğiniz yerden geçer.
Samsun Lisesi’nde Coğrafya dersine girmesi ile ilgili hatırayı da Eflatun Cem Güney şöyle anlatıyor:
Gazi, bu yurt gezilerinden birinde Samsun’a uğramıştı. Lise’de sınıflara girip çıktı. Hasan Ali Yücel Bakanlık Müfettişi, ben de o Lise’nin bir idarecisi olarak emirlerinde bulunuyorduk.
Coğrafya dersinde çocuklardan birine yurt (Türkiye) haritası çizdirdi. Çocuk kendisine inanan bir rahatlıkla tebeşiri yürüttü ve umulmadık bir çabuklukla yurt haritasını yazı tahtası üzerinde çizileştirdi.
Gazi, şöyle bir baktı. Sonra tatlı, yumuşak bir sesle:
—Oğlum, dedi; şu senin haritada bin yıllık bir yurt parçası sınırlarımızın dışında kaldı.
Bu tomurcuk yavrunun körpe zekâsı, bir çift mavi gözle kamaşmıştı. Bilerek, bilmeyerek tebeşiri uzattı. Gazi de çocuğun titreyen parmaklarından aldı ve güney sınırlarımızı düzeltti. Herkes göz kulak kesilmişti. Çizdiği sınır Hatay topraklarından geçiyordu.
Çocuğa döndü:
—Böyle olmayacak mı? dedi.
Bu küçük çocuk, büyük bir cevap verdi:
—Sınırlarımız çizdiğiniz yerden geçer.
Kaynak: Ahmet Bekir Palazoğlu, Başöğretmen Atatürk 1928-1938, Cilt:II, s.660
Samsun Lisesi’nde Coğrafya dersine girmesi ile ilgili hatırayı da Eflatun Cem Güney şöyle anlatıyor:
Gazi, bu yurt gezilerinden birinde Samsun’a uğramıştı. Lise’de sınıflara girip çıktı. Hasan Ali Yücel Bakanlık Müfettişi, ben de o Lise’nin bir idarecisi olarak emirlerinde bulunuyorduk.
Coğrafya dersinde çocuklardan birine yurt (Türkiye) haritası çizdirdi. Çocuk kendisine inanan bir rahatlıkla tebeşiri yürüttü ve umulmadık bir çabuklukla yurt haritasını yazı tahtası üzerinde çizileştirdi.
Gazi, şöyle bir baktı. Sonra tatlı, yumuşak bir sesle:
—Oğlum, dedi; şu senin haritada bin yıllık bir yurt parçası sınırlarımızın dışında kaldı.
Bu tomurcuk yavrunun körpe zekâsı, bir çift mavi gözle kamaşmıştı. Bilerek, bilmeyerek tebeşiri uzattı. Gazi de çocuğun titreyen parmaklarından aldı ve güney sınırlarımızı düzeltti. Herkes göz kulak kesilmişti. Çizdiği sınır Hatay topraklarından geçiyordu.
Çocuğa döndü:
—Böyle olmayacak mı? dedi.
Bu küçük çocuk, büyük bir cevap verdi:
—Sınırlarımız çizdiğiniz yerden geçer.
Kaynak: Ahmet Bekir Palazoğlu, Başöğretmen Atatürk 1928-1938, Cilt:II, s.660
ASKERLE GÜREŞ
Bir gezisinde, Kolordu binasının kapısında aslan yapılı bir Mehmetçik gördü. Çağırdı ve güler yüzle sordu:
- Sen güreş bilir misin?Yanındakilerden en kuvvetli görünenlerle Mehmetçiği güreştirdi. Genç asker her zaman üstün geliyordu. Çok neşelendi, ayağa fırladı.Ceketini çıkarıp Mehmet'e ense tuttu:
- Haydi, bir de benimle güreş!Katıksız ve temiz Anadolu çocuğu Ata'sının yüzüne hayranlıkla baktı:
- "Atam," dedi. "Senin sırtını yedi düvel yere getiremedi. Bir Mehmet mi bu işi başarır?"Gözleri doldu ve ağlamamak için gülmeye çalıştı.
Bir gezisinde, Kolordu binasının kapısında aslan yapılı bir Mehmetçik gördü. Çağırdı ve güler yüzle sordu:
- Sen güreş bilir misin?Yanındakilerden en kuvvetli görünenlerle Mehmetçiği güreştirdi. Genç asker her zaman üstün geliyordu. Çok neşelendi, ayağa fırladı.Ceketini çıkarıp Mehmet'e ense tuttu:
- Haydi, bir de benimle güreş!Katıksız ve temiz Anadolu çocuğu Ata'sının yüzüne hayranlıkla baktı:
- "Atam," dedi. "Senin sırtını yedi düvel yere getiremedi. Bir Mehmet mi bu işi başarır?"Gözleri doldu ve ağlamamak için gülmeye çalıştı.
“Benimle beraber burada muharebe eden askerler kesin olarak bilmelidir ki, bize verilen namus görevini eksiksiz yapmak için bir adım geri gitmek yoktur. Uyku, dinlenme aramanın, bu dinlenmeden yalnız bizim değil, bütün milletimizin sonsuza kadar mahrum kalmasına sebep olacağını hepinize hatırlatırım.”
Arıburnu Grup Komutanı Mustafa Kemal - 3 Mayıs 1915
Arıburnu Grup Komutanı Mustafa Kemal - 3 Mayıs 1915
20.Yüzyıla damgasını vurmuş bütün liderlerin imrenerek takip ettiği, ülkesini ziyarete gelmek için sıraya girdiği, dönemin milletler cemiyetine başvurarak değil davet edilerek ülkesinin katıldığı, her zaman savaşı değil barışı savunmuş, çok sevdiği milleti için hayatta en çok severek yaptığı askerlik görevinden istifa ederek sine-i millete dönmüş, ülkesinde ve dünyada milyonlarca seveni olan, öldüğü zaman ülkesinde yas dünyada ise şaşkınlık yaratan 1938'de toprağa değil kalplere gömülen lider. Stalin onu faşist adletti, Hitler ve Mussolini kominist olarak gördü, ülkesinde ki yobazlar dinsiz diye ilan etti, bazıları da diktatör dedi, halkı ise ona ATATÜRK dedi .
“Ben gerçek biçimde barış isterim. Son taarruzu yapmağa isteğim yoktu. Fakat Yunanlıları Anadolu’dan kovmak için başka çıkar yol bulamadım.”
(M.Kemal ATATÜRK - 26 Eylül 1922 Daily Mail gazetesinin
İzmir’deki muhabirine verdiği demeç)
(M.Kemal ATATÜRK - 26 Eylül 1922 Daily Mail gazetesinin
İzmir’deki muhabirine verdiği demeç)
Gerici yobazlar kapasitelerinin yettiği kadarıyla bir fotoğraf bulup bu fotoğraftaki asılan iki kişinin İstiklal Mahkemelerinde asıldığını beyan etmişler. Beyin hücreleri el verdiğince Cumhuriyet devrimi dönemini eleştirmeye çalışmışlar.
Bkz: https://www.facebook.com/photo.php?....9152.110650592303145&type=1&relevant_count=1
Olayın aslı şöyledir; "Bu fotoğraf dün SABAH gazetesinde yayımlandı. Tarihi bir arşivdir. Bulgar ve Rumların 2 müslüman köylüyü namazdan sonra asmaları sırasında çekilmiştir. Zaten dikkatli bakarsanız askeri üniformaların o dönemdeki Türk askerlerinin üniforması olmadığını görürsünüz...
( "Müslümanda hainlik ve yalan bulunamaz." HZ MUHAMMED )
Atatürk'ün tam olarak mücadele ettiği zihniyet budur. Atatürk hayatı boyunca Müslüman görünüp, İslam tüccarlığı yapan bu ve bunlar gibi adamlarla mücadele etmiştir. Sorun dindarlarla değil, din tüccarlarıyla. Bkz:
"Bizi yanlış yola sevkeden soysuzlar bilirsiniz ki, çok kere din perdesine bürünmüşler, saf ve temiz halkımızı hep din kuralları sözleriyle aldata gelmişlerdir."
M.Kemal ATATÜRK - 1923 (Atatürk'ün S.D. II, S. 127)
Bkz: https://www.facebook.com/photo.php?....9152.110650592303145&type=1&relevant_count=1
Olayın aslı şöyledir; "Bu fotoğraf dün SABAH gazetesinde yayımlandı. Tarihi bir arşivdir. Bulgar ve Rumların 2 müslüman köylüyü namazdan sonra asmaları sırasında çekilmiştir. Zaten dikkatli bakarsanız askeri üniformaların o dönemdeki Türk askerlerinin üniforması olmadığını görürsünüz...
( "Müslümanda hainlik ve yalan bulunamaz." HZ MUHAMMED )
Atatürk'ün tam olarak mücadele ettiği zihniyet budur. Atatürk hayatı boyunca Müslüman görünüp, İslam tüccarlığı yapan bu ve bunlar gibi adamlarla mücadele etmiştir. Sorun dindarlarla değil, din tüccarlarıyla. Bkz:
"Bizi yanlış yola sevkeden soysuzlar bilirsiniz ki, çok kere din perdesine bürünmüşler, saf ve temiz halkımızı hep din kuralları sözleriyle aldata gelmişlerdir."
M.Kemal ATATÜRK - 1923 (Atatürk'ün S.D. II, S. 127)
Bahçe Mimarı Mevlüt Baysal Anlatıyor..
"Çankaya Köşkü'nde, bahçesini yapıyordum. Bir gün Atatürk, yaveri ve ben bahçede dolaşıyorduk. Çok ihtiyar ve geniş bir ağacın Atatürk'ün geçeceği yolu kapadığını gördük. Ağacın bir yanı dik bir sırt, diğer yanı suyu çekilmiş bir havuzdu. Ata, havuz tarafındaki kısma yaslanarak karşı tarafa geçti. Derhal atıldım:
— Emrederseniz derhal keselim Paşam. Bir an yüzüme baktı, sonra:
— Yahu, dedi, sen hayatında böyle bir ağaç yetiştirdin mi ki keseceksin."
"Çankaya Köşkü'nde, bahçesini yapıyordum. Bir gün Atatürk, yaveri ve ben bahçede dolaşıyorduk. Çok ihtiyar ve geniş bir ağacın Atatürk'ün geçeceği yolu kapadığını gördük. Ağacın bir yanı dik bir sırt, diğer yanı suyu çekilmiş bir havuzdu. Ata, havuz tarafındaki kısma yaslanarak karşı tarafa geçti. Derhal atıldım:
— Emrederseniz derhal keselim Paşam. Bir an yüzüme baktı, sonra:
— Yahu, dedi, sen hayatında böyle bir ağaç yetiştirdin mi ki keseceksin."
General Pershing’in kurmay başkanı olan General Harbord Sivas’ta Mustafa Kemal ile görüşürken der ki:
- Türk tarihini okudum. Milletiniz büyük komutanlar yetiştirmiş, büyük ordular hazırlamıştır. Bunları yapan bir millet elbette bir medeniyet sahibi olmalıdır. Takdir ederim. Ama, bugünkü duruma bakalım. Başta Alman müttefikinizle bir dört yıl harb ettiniz, yenildiniz, dördünüz bir arada yapamadığınız şeyi, bu durumda tek başınıza yapmayı nasıl düşünebiliyorsunuz? Fertlerin intihar ettikleri zaman zaman görülür. Bir milletin intihar ettiğini mi göreceğiz?
- Mustafa Kemal generale “Teşekkür ederim, dedi, tarihimizi okumuş, bizi öğrenmişsiniz. Fakat, şunu bilmenizi isterdim ki biz emperyalist pençesine düşen bir kuş gibi yavaş yavaş aşağılık bir ölüme mahkum olmaktansa babalarımızın oğulları olarak vuruşa vuruşa ölmeyi tercih ediyoruz.”
General ve arkadaşları sessizce ayağa kalktılar.
- Biz de olsak böyle yapardık!
- Türk tarihini okudum. Milletiniz büyük komutanlar yetiştirmiş, büyük ordular hazırlamıştır. Bunları yapan bir millet elbette bir medeniyet sahibi olmalıdır. Takdir ederim. Ama, bugünkü duruma bakalım. Başta Alman müttefikinizle bir dört yıl harb ettiniz, yenildiniz, dördünüz bir arada yapamadığınız şeyi, bu durumda tek başınıza yapmayı nasıl düşünebiliyorsunuz? Fertlerin intihar ettikleri zaman zaman görülür. Bir milletin intihar ettiğini mi göreceğiz?
- Mustafa Kemal generale “Teşekkür ederim, dedi, tarihimizi okumuş, bizi öğrenmişsiniz. Fakat, şunu bilmenizi isterdim ki biz emperyalist pençesine düşen bir kuş gibi yavaş yavaş aşağılık bir ölüme mahkum olmaktansa babalarımızın oğulları olarak vuruşa vuruşa ölmeyi tercih ediyoruz.”
General ve arkadaşları sessizce ayağa kalktılar.
- Biz de olsak böyle yapardık!
Atatürk'ün En sevdiği hikayelerdenmiş. Arada kendi anlatır, arada başkasına anlattırır, hep gülermiş.
Yeşilaycı bir profesör bir konferans veriyor. Bir ara dinleyicilere sormuş:
"Bir eşeğin önüne iki kova koysanız. Biri su dolu, biri rakı. Hangisini içer?"
Cevabı kendi veriyor: "Tabii suyu. Gene bitirmiyor soruyor: "Neden?"
Arkadan bir bekri söz alıyor. Yüksek sesle cevaplıyor."Eşekliğinden."
Atatürk bu cevaba bayılıyor. Gülüyor, gülüyor.
Bir akşam Orman çiftliğinde yanında erkanı, açık havada oturuyorlar.
Rakılarını yudumluyorlar. Biraz ilerde 15-16 yaşlarında bir çiftçi çocuk çalışıyor. Atatürk el edip, çağırıyor. Soruyor:
"Söyle çocuk: Bir eşeğin önüne iki kova koysan. Biri rakı dolu, biri su. Hangisini içer?"
Anadolu tosunu yutkunuyor. Bakıyor, Mustafa Kemal Paşa ve yanındaki önemli kişilerin önünde rakı kadehleri. Devletin en büyükleri...
Esas vaziyetine geçiyor:
"Rakıyı kumandanım!"
Atatürk kahkahayı basıyor. Herkes şaşkın. Ata onlara dönüyor. Muzip:
"Aman beyler! Neden diye sormayın!"
Yeşilaycı bir profesör bir konferans veriyor. Bir ara dinleyicilere sormuş:
"Bir eşeğin önüne iki kova koysanız. Biri su dolu, biri rakı. Hangisini içer?"
Cevabı kendi veriyor: "Tabii suyu. Gene bitirmiyor soruyor: "Neden?"
Arkadan bir bekri söz alıyor. Yüksek sesle cevaplıyor."Eşekliğinden."
Atatürk bu cevaba bayılıyor. Gülüyor, gülüyor.
Bir akşam Orman çiftliğinde yanında erkanı, açık havada oturuyorlar.
Rakılarını yudumluyorlar. Biraz ilerde 15-16 yaşlarında bir çiftçi çocuk çalışıyor. Atatürk el edip, çağırıyor. Soruyor:
"Söyle çocuk: Bir eşeğin önüne iki kova koysan. Biri rakı dolu, biri su. Hangisini içer?"
Anadolu tosunu yutkunuyor. Bakıyor, Mustafa Kemal Paşa ve yanındaki önemli kişilerin önünde rakı kadehleri. Devletin en büyükleri...
Esas vaziyetine geçiyor:
"Rakıyı kumandanım!"
Atatürk kahkahayı basıyor. Herkes şaşkın. Ata onlara dönüyor. Muzip:
"Aman beyler! Neden diye sormayın!"
Türkiye’ye ayak basmamış ABD'li Psikiyatr Profesör Arnold LUDWIG, "in one of the most comprehensive and insightful studies of political leadership ever undertaken", KING of the MOUNTAIN adli kitabında, devlet adamlarını incelemiş.
20. nci Yüzyılda tüm dünyada ülke yönetmiş, Abdülhamid' ten Kaddafi' ye, Mao' dan Roosevelt' e, Degaulle' den Nehru' ya, Churchill' den Hitler' e, Mussolini' den Mandela'ya, Stalin' den Nasir' a ve Arafat' a, 2000 (iki bin) kadar lider hakkındaki 18 yıllık araştırmasının sonucunda, 377 adet belli başlı devlet adamı/ lider tespit etmiş ve onlara 200 kadar değişik kıstasa göre, 1'den 31'e kadar puan vermiş.
PGS (Political Greatness Scale) olarak tanımladığı bu sıralamada, örneğin, en çok Roosevelt ve Mao 30 ar puan almışken, Nehru 25, Churchill 22, Golda Meir 12, Fidel Castro 23, Lenin 28, Khomeini 23, Kennedy 15 puan almışlar.
Bir lider, 31 puanla ve "visionary" sıfatıyla, 20. nci yüzyılın gelmiş geçmiş en büyük devlet adamı / lideri unvanına hakkıyla layık görülmüş. O da, Mustafa Kemal ATATURK!
20. nci Yüzyılda tüm dünyada ülke yönetmiş, Abdülhamid' ten Kaddafi' ye, Mao' dan Roosevelt' e, Degaulle' den Nehru' ya, Churchill' den Hitler' e, Mussolini' den Mandela'ya, Stalin' den Nasir' a ve Arafat' a, 2000 (iki bin) kadar lider hakkındaki 18 yıllık araştırmasının sonucunda, 377 adet belli başlı devlet adamı/ lider tespit etmiş ve onlara 200 kadar değişik kıstasa göre, 1'den 31'e kadar puan vermiş.
PGS (Political Greatness Scale) olarak tanımladığı bu sıralamada, örneğin, en çok Roosevelt ve Mao 30 ar puan almışken, Nehru 25, Churchill 22, Golda Meir 12, Fidel Castro 23, Lenin 28, Khomeini 23, Kennedy 15 puan almışlar.
Bir lider, 31 puanla ve "visionary" sıfatıyla, 20. nci yüzyılın gelmiş geçmiş en büyük devlet adamı / lideri unvanına hakkıyla layık görülmüş. O da, Mustafa Kemal ATATURK!
Fazla geldiyse size
Hürriyet cumhuriyet
Özlemini çekiyorsanız
Saltanatın sultanın
Hala önemini anlayamadıysanız
Millet olmanın
Kul olun
Ümmet kalın
Fetvasını bekleyin şeyhülislamın.
Unutun tüm dediklerimi
Yıkın diktiğiniz heykellerimi..
RAHAT BIRAKIN BENİ...
Son düzenleme: