Geçen Ersan ile konuşurken aklıma geldi böyle bir şey yapmak. Yaklaşık 2 yıl önce yurtdışına çıktım okulumuzun vesilesiyle. Öncelikle yurtdışına çıkma sebebime geleyim üniversitelerde uygulandığını bildiğimiz bir proje olan Erasmus’un lise versiyonu diyebiliriz. Adı Comenius ve amacı liseler arası kültür aktarımı ve değişimi. Bizim katıldığımız sene bu değişim 5 ülke arasında gerçekleşti ama önceki senelerden bir farkı vardı. Önceki senelerde 5 ülkenin 5’ine de gidilip geziliyormuş böyle olması öğrencilerin eğitimini 2. Plana atacağı için sadece belirlenen 2 ülkeye gidilmesine karar verilmiş. Bu 2 ülke de İtalya ve Türkiye.
Şimdi gelelim nasıl katılmaya hak kazandığıma. Yaklaşık 150 öğrencinin katıldığı yazılı İngilizce sınavı yapıldı. Bu sınavda ilk 20’ye giren öğrenciler sözlü mülakata alındı. Sözlü mülakat dediğim şöyle; size bir konu veriliyor ve bu konu hakkında 10 dakika boyunca İngilizce konuşmanız isteniyor. Mülakatı geçen 10 kişi de İtalya’ya gitmeye hak kazandı. Bir de sınava girmeden direk gidecek olan öğrenciler vardı bunlar da dil öğrencileri projenin işlemesine ve aradaki iletişimi sağladıkları için onlar sınavsız gitme hakkına sahiplerdi.
Böylece bir çoğumuz hatta sadece 1-2 kişi dışında henüz daha önce kimse yurtdışına çıkmamıştı ve olabildiğine heyecanlıydık. Yurtdışına çıkmamanın yanı sıra daha hayatında uçağa binmemiş arkadaşlarımız da vardı (ben dahil). Tabii bu proje kapsamında gidip beleş beleş gezmeyecektik orada projenin amacı kültür değişimi olduğu için herkes kendi kültürünü yansıtan bir gösteri ile İtalya’ya gelecekti ve İtalya’da ev sahibi okulun gösteri salonunda bunlar sergilenecekti.
Bizim tiyatro çalışmamız Türkmen Düğünü konuluydu ve metnin tamamını Türkçe olarak hazırlamıştık. Tüm hazırlıklar tamamlandıktan sonra, işler devlet izni, ödenek ve pasaport işlemlerine geldi. Biz yurtdışına çıkacaktık ama yeme-içme-otel masraflarını ev sahibi ülke, gidiş-geliş uçak masrafları ve yol üzerindeki masraflarımızı da bizim taraf ödeyecekti. Bizden topu topu 100¤ kadar para aldılar. Ebeveynleri memur olanlar yeşil diğerleri de gri hizmet pasaportu çıkarttılar. Tüm hazırlıklar tamamlandı ve artık gitme vaktiydi.
Biz en başından beri ya direk Napoli’ye uçacağımızı ya da İstanbul aktarmalı olarak gideceğimizi zannediyorduk. Ama son anda öğrendiğimize göre Lufthansa adlı Alman hava yolu şirketi ile gideceğimiz için uçağımız Münih aktarmalı olacaktı. Tabii 2. Bir gidilecek ülke eklenince biz de sevinçten havalara uçtuk. Tabii Münih’e vardığımızda hayal kırıklığına uğrayacak olsakta.
Adnan Menderes havalimanına vardık, pasaport kontrollerimiz yapıldı uçağı beklemeye başladık tabii herkeste heyecan hat safhada. Anneme ne olur ne olmaz sırt çantama bir sakinleştirici ile bir de bulantı hapı koy demiştim. Ama sakinleştiriciyi daha önce uyku sorunum varken içtiğimden biliyorum 5-6 saatliğine lale oluyorsunuz. Bu yüzden sakinleştiriciyi içmedim sadece bulantı hapını içip bindim uçağa. İlaçları uçağa binmeden içmem gerekti çünkü öğrendiğimize göre uçağa herhangi bir sıvı girişi yasaktı.
Uçağın içine boydan boya değişik bir koku hakimdi ama ne tür bir koku ise artık heyecanımı ikiye katlamıştı. Tabii bu heyecanı artıran faktörlerden biri de Alman hosteslerdi İsimleri şimdi aklıma gelmiyor ama 1 tanesi oldukça güzel bir kızdı Biz böyle heyecanımızı yenmek için kızı keserken kendi aramızda muhabbet ederken uçakta yavaş yavaş havalanacağı piste doğru gidiyordu ben dedim ulan ne korkuyormuşum ki uçaktan baksana herhalde hep böyle gideceğiz, baya böyle araba gibi yoldan yola döne döne gidiyorduk. Ben de içten içe rahatlamıştım. Sonra bir ara dümdüz bir yola çıktık. Uçaktaki ses artmaya başladı hatta öyle arttı ki yani alışık olmayan herkesi korkutacak bir seviyeye geldi. Sonra birden bizim kafalar arkaya yaslandı istemsizce. Nedeni pilotun uçak kalkarken uçuş pistinde uçağın kalkış hızına ulaşması için nitroyu köklemesiydi. Uçak havada stabil pozisyonuna gelene kadar kafalarımız arkaya yaslanıp kaldı. Sonra kemerleri falan çıkarın dediklerinde kafalarımız rahatlamıştı ve pek heyecan da kalmamıştı ondan sonra Çünkü bize uçağa binmeden önce söylenen bir kalkış bir de iniş sorun olur yoksa korkacak bir şey yok”tu
Sonunda Münih’e indik. Ama uçağımız yaklaşık bir 4 saat sonra gelecekti. Biz başta bu 4 saat içinde gezip tozacağımızı münihin altını üstüne getireceğimizi falan zannediyorduk. Sonra pasaport kontrolü yapıldı ve bize; “Pasaport kontrolünüz yapıldıktan sonra, 2. Katı terk etmeniz mümkün değildir.” Dediler Biz de ne yapalım mecbur kaldık orada. Ama adamlar bizi 2. Kata maruz bıraktıklarına pişman oldular. Çünkü bizim Türk olduğumuzu bilmiyorlar belli ki 2. Katta beleş kahve büfeleri vardı. Hocalarla 20 kişi akın ettik oraya. Hatta yanlarında beleş gazeteler de vardı hem kahveleri hem gazeteleri talan ettik kaçtık ordan Sonra zaman geçmedi küçük küçük dükkanlar vardı 2. Katta. Girdik bir teknoloji dükkanına. İçerde tabletler, akıllı telefonlar falan vardı. Tabletin birini de açık bırakmışlar. Biz de durur muyuz 5 erkek tünedik başına 1 saat orada Facebook falan açıp takıldık, sonra sıkılıp gittik bizimkilerin yanına tekrar dükkana geri döndüğümüzde adam yazı asmıştı üzerine lütfen dokunmayınız diye Artık uçağımız gelmişti bizde de artık heyecan falan kalmadı gittik bindik uçağa, zaten mesafede 45 dakika falandı asıl uzun olan İzmir-Münih arasıydı Münih-Napoli arası o kadar uzun sürmemişti.
Bu Münih havalimanından bir fotoğraf
Devamını yazıyorum yazdıkça eklerim İlerideki yazılara fotoğraf falan da ekleyeceğim kuru kuru değil yani
--------------------------***--------------------------------------****----------------------------------------***------------------------------------***---------------
İndiğimizde Napoli havalimanında hayvani bir kalabalık bizi bekliyordu. Bizim evrak işleri geç bittiğinden biz İtalya’ya 1 gün geç gitmiştik. Hani karşılamaya gelirsin de tüm ülkeleri toplayıp gelmek niye ? diye sorduk içimizden. Zaten sabahtan beri yolculuk bitirmiş bizi. Sonra bu kadar kalabalığı alacak hayvani bir otobüse bindik. Arkalarda yer varmış geçtik oturduk oraya. Beni aslında otobüs falan tutar yani arkalara oturamam hemen midem bulanır ama ilk geldiğimizde arkadaki polak ve romen erkeklerle muhabbet epey sardı müzik falan dinlettik birbirimize karşılıklı. O güne ait fotoğraf bulamadım ama bu görüntü ilk günün haliyle benzer
Sonra bizi ilk Napoli’de bir yerde indirdiler, kilisenin birine gittik. Artık yabancılarla hafiften muhabbeti kurmaya başlamıştık özellikle Bulgarlarla. İtalyanın %90’nı Katolik ve polaklar Romenler Bulgarlar da Ortadoks. Adamlar başta itiraz ettiler biz Katolik kilisesine girmeyiz diye. Şaşırdık tabi biz bu olayları bir tek Müslüman meshepleri arasında oluyor zannediyorduk. Neyse çıktık kiliseden bizi böyle maskesi ünlü bir semte götürdüler. Böyle her dükkanda maskeler Kazanova maskesi diyorlarmış değişik erotik maskeler Bir de Napoli’de şehir bir cadde ile ikiye ayrılıyormuş getto taraf ve elit taraf diye. Zaten Napoli’nin hırsızlık konusundaki ününü bilmeyen yoktur. Ayrıca her taraf zenci kaynıyor her köşe başında bir şeyler satmaya çalışan zenciler gözlükçüsünden saatçisine. Tam da bizdeki şans o zaman Napoli’de seçim krizi varmış temizlik işçileri iş başında değil şehri pislik götürüyor resmen. Neyse sonunda otelin olduğu Pompei şehrine ulaştık (Napoliye bağlı.) bavulları falan çıkardık. Sokaklarda 60 kişi 20’si bavullu olarak yürüyoruz otele doğru. Bende de mide bulantısı bastırdı o kadar otobüsle gezdiğimiz için. Heh dedim tam zamanını buldu bu gece zehir bana. Otele vardık sonra odalar falan ayarlanacak, ben 10. Sınıfım o zamanlar yanımdaki diğer 4 erkek de 11. Sınıf yani 10. Sınıf olan tek erkek benim. Odalar da 4 kişilik. Çocuklar dedi biz böyle 4’lü kalıcaz. Ben de mal gibi kaldım ortada. Hocalar dedi diğer yabancılardan da dışarıda kalanlar varmış onlarla beraber kalırsın dedi. Olmaz hocam dedim ben kavga çıkarırım sorun çıkar illa bir şey olur dedim. Sonra gittik otel görevlisi ile işaretlerle konuştuk 4 kişilik odaya Türk usülü bir yatak daha attırdık Otel görevlileri ile anca işaretlerle konuşabiliyoruz çünkü adamlar öylesine mal ki resmen 0 ingilizceler yani Sen o kadar turistik yerde otel görevlisisin 1 kelime İngilizce bilmiyorsun işe bak garip geldi yani bize belki onlar için normal bir şeydir bilemiyorum Bu arada bunca sıkıntı ile uğraşırken bir yandan midem bulanıyor feci şekilde. Biz yerleştikten sonra bize 15 dakikaya hazır olun yemeğe gidiyoruz dediler. Artık tam olmuştu yani artık emindim o gecenin bana zehir olacağından Hazırlandık çıktık otelden pek uzak olmayan ama lüks bir restauranta gittik. Değişik o gece bana iğrenç gelen deniz ürünleri falan getirdiler masaya. Aslında diğer ülkelerin masasına şarap falan da koydular ama bizim hocalar yasakladı tabii başımızda 3 hoca vardı 3’ü de şakirtti. Ben masaya koydum kafamı mide bulantısından duramıyorum gittim hocanın birine hocam ben dayanamıyorum otele dönüyorum dedim bulabilecek misin dedi bulurum hocam yakın zaten dedim. Olsun ben sana eşlik edeyim dedi beni otel odasına kadar bıraktı sağolsun. O gece aç aç yattım uyudum bulantım geçsin diye. Sabah da dibimizdeki kilisenin çan sesi ile uyandık noluyor lan diyerek
Bu da o gün gördüğümüz polis arabası
İlk günümüzden diğer fotoğraflar
--------------------------**************--------------------------------------------********************-----------------------*********----------------
Çan sesi ile uyanmak epey şok etkisi bırakmıştı üzerimizde bir de kilise direk dibimizde olduğu için uyanmamamız mümkün değildi. Uyanır uyanmaz birbirimize baktık “noluyor lan ?” edası ile Sonra birimizden çok yaratıcı bir fikir geldi. “Beyler ne dersiniz, kilisenin önünde Allah Allah diye koşturalım mı ?” diye. Hepimize uyku sersemliği ile gayet mantıklı gelmiş olan bu fikir otelde sıcak suyun bitmiş olması gerçeği açık açık yüzümüze vurulunca (kısacası soğuk suyla yüzümüzü yıkayınca) birden popülaritesini kaybetti
Bizi kahvaltıya çağırdılar, biz de iştirak ettik Sadece kahvaltıları otelde yapıyoruz sadece yatmak için otele geliyoruz çünkü yoksa hep dışarıdayız geziyoruz bu sebepten diğer öğünleri de ev sahibinin önceden anlaştığı restaurantlarda yiyoruz. Neyse indik kahvaltıya odada 5 erkeğiz 5’i de birbirinden miskin olduğu için herkes inmiş biz en son gelen olmuşuz. Açık büfe kahvaltı böyle masalara dizmişler bi tabak alıp gezicez ve önce ekmekler var. Geçtik ekmeklerin başına ordan hocanın sesi geldi ; “Çocuklar ekmekte domuz var.” Diye. Bir baktık ekmeğe ciddi ciddi ekmeğin içinde pembe pembe et parçacıkları var. Hay dedik böyle işe. Sonra peynirlere geçtik. Yine bir ses “Çocuklar peynirde domuz var.” E yok elinin körü dedik biz artık ama peynire baktığımızda da durum içler acısıydı. Bir çok şeyi böyle atlaya atlaya geçtikten sonra kahvaltılık küçük kurabiyeleri tabaklarımıza doldurup %75’i su olan meyve suyumuzu ve kahvemizi alıp üstüne bir de meyveli yoğurdumuzu (meyveli yoğurt kahvaltıda ne ayaksa artık) çaktıktan sonra her masanın dolu olduğunu gördük ve iyi anlaştığımız Bulgarların masasına geçtik. Bir yandan yiyip bir yandan muhabbet ederken Bulgar sandığımız kızlardan bir tanesi ben Türküm dedi. Biz birbirimize baktık ve eminim ki o an içimizden geçen kelime birbirimizinkilerle birebir aynı idi. Hass ile başlayan. Çünkü biz bir önceki gün kimse anlamıyor diye adamlara dümdüz sövmüşüz hepsine tek tek geçirmiş hepsinin kişisel özellikleri ile dalga geçmişiz, ve anlamadığını sandığımız gruptan bir kız bulgaristanda yaşayan bir Türk çıkıyor. Biz bir kez daha emin olmak için “Türk müsün ? Yani dediklerimizi anlıyorsun.” diye karşılık verdik. Kız da “Evet anlıyorum” dedi ve biz eğer tüm dediklerimizi duyduysa yerin dibine gireceğimizi bilerek sanki daha önceki söylediklerimizi hiç söylememiş gibi yaptık. Ki o anda yapılacak en mantıklı şey de buydu
Kahvaltımız bitti ve kızın Türk olması şokunu atlattıktan sonra dün otobüsün bizi bıraktığı yere gittik ve otobüse bindik. Ben hocalara otobüsün beni tuttuğunu söylemiştim ve bu sefer hoca bana en öne binebilirsin dedi. Ben de en önün ne durumda kimin nereye oturacağını bilmediğim için oturuverdim şoförün arkasındaki koltuğa. Sonra İtalyan hoca gelip biz burada oturuyoruz kalkabilir misin deyince çivileme betona atlamış gibi oldum. Tabii bunu belli etmeyecek kadar gurur sahibi bir insan olduğumdan gülme ile utanma arası karışık bir ifade ve “ıhıihyuhıuhuh.” Gibi bir sesle hafiften kaşlarımı kaldırarak yan taraftaki en ön sıraya geçtim. Bir de ben dün yemekten kalkıp otele dönünce diğer yabancı hocalar merak etmiş sormuşlar bizim hocalara bizim hocalar da çatır çatır anlatmışlar hepsini angus gibi bunun üstüne ben de en öne oturunca (hocalar önden biniyor hep) her binen hoca “Are you okay ?” diye sordu ben de hepsine teker teker “Yeah I’m okay. Thank You.” Demek zorunda kaldım bir de bunu söylerken yüzüme takınmam gereken ifadeyi çok yapmaktan yüzüme öylesine yapışmış ki yolculuğun yarısında camdan dışarı bakarken fark ettim yüzümün öyle kaldığını. Türkiye’de olsa o yüz ifadesiyle dışarıya o kadar süre dışarı baksam ya beni sapık diye ihbar ederler ya da arabadan indirip darp ederlerdi.Tüm bu psikolojik baskıların üzerine büyük bir özgüvenle hiç İngilizce bilmeden bizimle İtalya’ya gelen müdürümüz gelip yanıma oturunca bir kez daha yıkıldım. Resmen libidom dipleri görmüştü.
O gün her ülkenin kendi tiyatrosunu sergileyeceği gündü. Biz de bu tiyatroları afili bir yerde göstericez zannettik. (O kadar tiyatroya hazırlanıp İtalya’ya gelmişim bakarsın ben oynarken bir İtalyan yapımcı beni görür de meşhur falan olurum.) Ama bizi alıp Comenius anlaşmasının ev sahibi okuluna götürdüler. Tabii bu anlaşmalar yapılırken okulların statülerine bakılmamış. Biz Anadolu öğretmen lisesi olarak gittik ama karşı taraf bildiğin Turizm Otelcilik lisesiydi. Peki ben bundan rahatsız mıydım ? Okula gidinceye kadar evet ama okula gittiğimde yemişim Anadolu lisesini bu turizmcilere kalifiye eleman lazım dedim (böyle demiş olmayabilirim ) Okula girdiğimizde saray yavrusu bir lobi ve aşırı lüks bir resepsiyon ile karşılaştık. Bunu görünce acaba yanlış yere mi geldik diye düşünmeden edemedik tabii. Hemen lobideki yerlerimizi aldık okul geleceğimizden haberdar olduğu için lobideki masaları donatmış neler neler ananas suları, meyveli şaraplar, kurabiyeler, çikolata ve meyve dolgulu kruvasanlar… Tabii bunları görünce Türk olmanın getirdiği sorumlulukları da yerine getirdik. (yumulduk kısaca ) Her rüya gibi bununda bir sonu vardı ve 3. Sınıf bir tiyatro salonuna geçtik (aslında daha düşük bir sınıf ama 4. Sınıf diye bir kavram var mı bilmiyorum 4 varsa 5 de vardır 6 da O salon 6 bile olabilir ) salonda bize önden yer ayırmışlar arka tarafta da İtalyan apaçiler oturuyordu. (Heh gördünüz mü İtalyan apaçi olmaz mı zannediyordunuz hem memleketimin apaçisi bile bir değişik bir farklı bakıyor bunlar apaçi değil angus )Ülkeler tiyatrolarını gösterdi İngilizce olarak sonra sıra bize geldi (asıl olaylar şimdi başlıyor ) Tiyatronun konusu Türkmen düğünü başta da söylemiştim. Böyle olunca gelinlik damatlık vs. ile gittik oraya. Tiyatro bitti ve bizim senaryomuza göre tiyatronun sonunda damat halayı çalınacak ve tüm oyuncular oynayacaktı İlk 20 saniye her şey normal oynuyoruz 15 kişi ilk 1 dakika bittiğinde o 15 kişi birden 35 kişi oldu ne olduğumuzu şaşırdık Gören geldi gören geldi tiyatro sahnesi boydan boya doldu halay çekiyoruz Bir yandan ben lokumları aldım onları dağıtıyorum Sonra Allah’tan şarkı çok uzun değildi de hemen bitti yoksa o kadar kişi çekilecek durum değildi o Sonra bizim kıt müdür yanında harmandalı getirmiş onu açtırdı. Polakların ayyaş müdürüyle karşılıklı harmandalı oynadılar Bizim müdürün zaten tip komik bir de harmandalıya girişinde biz gülmekten yerlere yattık ayyaş müdür desen kafa kel sakallar uzun beyaz hafiften sararmış (içkiden ) yani anlayacağınız tam biracı alman tipi var herifte. Bu işkence de bittikten sonra tam salonu terkedicez, İtalyan Abazalar durmadı başladılar bizim gelin kıza sarkmaya (tiyatroda gelin rolünde olan arkadaşımız üzerinde gelinlik vardı hala salondan çıktıktan sonra değiştirecekti Allah’ı var güzel kız bir de ) başladılar. Gelen geçen fotoğraf çektiriyor kız terden sucuk gibi oldu tam başka biri daha fotoğraf çektirmeye yeltenmişti ki kız kapıdan kaçtı gitti Üstümüzü başımızı boş sınıflarda değiştirdikten sonra turizm otel okulu olduğu için aşağıya yemek salonuna indik yine saray yavrusu bir yemek salonu zaten turizm otel olduğu için stajyer ve usta aşçılar dolu. Yemekler bir geldi ki of… Biz mest olduk. Size şöyle tarif edebilirim Türkiye’de bu şekilde aşçılardan böyle bir hizmet ve lükste böyle yemekler yediğiniz restauranttan o gece 2 bin liradan aşağı hesap kapatamazsınız. Şahane yemekler. Tabi bu arada gelen garson stajyerlere küfür etmeye devam ediyoruz. Küfür artık bizde saplantı olmuştu. Gelene geçene küfür etmeye başlamıştık (Nedenini bilmiyorum ) Okuldan ayrıldıktan sonra da Napoli kalesine, ünlü bir kiliseye ve akşam da galeri diye bir yere gittik galeriden bir pipo aldım babama arkadaşlar da paket paket puro aldılar ucuz diye (ben de o zamanlar ne safmışım şu anki aklım olsa ben de depolardım puroları çok pişmanım çook ) Sonra otele döndük böylece 2. Gün de sonlanmış oldu
2. Güne ait fotoğraflar
------------------********************-----------------------------------------------**************************-----------------------------
3. günümüzün sabahına uyandık. Yine aynı şekilde kahvaltımızı yaptık, kurabiye-su meyvesi-meyveli yoğurt eşliğinde. Bugün İtalya’nın ünlü adalarından Capri’ye gidecektik bu yüzden erken kalktık kahvaltıdan sonra otobüse binip limana gittik. Limanda vapurlardan birine atlayıp Capri’ye doğru yol aldık. Adaya varır varmaz vapurdan indikten sonra direk bizi gruplara ayırıp küçük teknelere bindirdiler, neymiş ada etrafında tur atacakmışız. 2 grup oluşturuldu biz 2. Gruptuk 1. Grupta bizim öğrencilerden olanlar İtalyanlar ve Bulgarlar vardı. Bizim grupta ise bizim hocalar Romenler ve polaklar vardı. Adaya inince etrafa mal mal bakına bakına yürüdüğümden en arkada kalmışım bu yüzden 2. Gruba aldılar beni ve 1. Grupta olamadığıma epey üzüldüm (gerçi kendi mallığım yüzünden ama olsun ben kendimi ezdirmem ) çünkü bizim öğrencilerin %90ı o teknedeydi bizim teknede şakirt hocalarımız ve grubumuzda güzel kızların dışında kalan kezban arkadaşlarımızdı. İlk tekne yola çıktı biz de bindik tekneye bir baktım Romen çocuklardan bir tanesi oturmuş 2 kız da yanlarına oturmuşlar 3 kişi el ele duruyorlar. Hani olaya anlam veremedim belki tekne dışında 3 kişi el ele olsalar belki mantıklı bir açıklaması olabilir ama teknede hiçbir mantıklı açıklaması olabileceğini düşünmedim. Zaten Romenler nasıl bir grupsa 1 erkek başına 2 kız düşüyor zaten gruplarında toplam 3 erkek 1 top var, geri kalanların hepsi kız. Top’u dışlıyorlar hep bizim kızlar da top’a fanfan ismini takmışlar ne anlama geldiği ve ismin nereden geldiği konusunda hiçbir fikrim yok ama isim akıyor baya fan fan fan fan Çocuğu her gördüğümüzde fan fan diyorduk. Bir de kısa boylu turuncu saçlı bir erkek vardı o çocuğun adı da Madalin’miş o da mandalin oldu. Mandalin aynı bizim Türk oyunculardan bir tanesine benziyordu Yani ömür arpacı’ya
Neyse fazla ayrıntıya girdik. Tekne turuna başladık geziyoruz böyle adanın etrafını ama tam öğle vaktine denk geldi bu olay ölüyoruz yani öyle böyle sıcak değil bir de tam tepemizde güneş geçti geçecek kafamıza. Kayaların arasında bir yer varmış böyle doğal ışık çıkıyormuş oradan bizi oraya götüreceklermiş. Gittik oraya bir baktık 50 tane tekne sırada bekliyor. Hah dedim tam oldu şimdi bu sıcakta ben bir an önce bitsin adaya dönelim diye beklerken bir de bu çıktı. Herkesi böyle oldukları teknelerden alıp küçük küçük sandallara bindirerek o deliğe soktular. Deliğe giriş de ayrı bir kafa. Deliğin üst tarafında bir halat var kayıkları çeken adam o halata tutunup sandalı içeriye doğru çekiyor sandalda bulunan diğer 2 kişi de sandalda geriye doğru yatıyor içeri girebilmek için. Sırf işler uzamasın diye teknemizde bulunan klostrofobisi olan bir arkadaşla teknede kaldım. Aslında içerisini merak ediyordum ama bir yandan da güneş zorluyordu çok saçma bir durumdu yani Tüm bu ızdırap dolu durumlardan sonra, adaya döndük yemek için. Bizi böyle salaş bir lokantaya götürdüler. Soslu makarna gibi bir şey yedik. İtalyanın makarnası meşhur fakat şöyle bir durum var buradakinden farklı yapıyorlar makarnayı pek bir numarası yok yani. Fazla haşlamadan yaptıkları için makarnayı biraz daha diri ve sert oluyor. Yemeklerimizi yiyip kolalarımızı içtik sonra millet lokantada muhabbete daldı biz 2’şer kola daha söyledik sonra bize hocalar fazladan içtiğinizi kolaları kendiniz ödeyin dediler. Biz de çıkarken ödemeden kaçtık. Bize ne ya Ben oraya gitmişim para mı veririm lokantaya haha
--------------------------*************************-------------------------------****************************---------------------------*********************-
Sonra bizi böyle tramvayla adanın taa tepesine çıkardılar. Gezmekten ayaklarımız kopmuştu bu yüzden o tepede biraz olsun soluklanmak için bi cafe bulduk cafenin yanında masalar vardı masanın birini 15 kişi gasp ettik adam sandalyeleri üst üste koymuş akşamüstü tam ordan sandalye alcakken adam İtalyanca bir şeyler söylenmeye başladı (muhtemelen küfürdü ) çünkü hiçbir şey ısmarlamamıştık öyle beleş beleş oturuyorduk orada haliyle adam sinirlendi kovdu bizi (rezilliğe bak ) neyse kalktık ordan artık gitme vakti gelmişti vapuru bekledik bindik vapurumuza ve doğruca Napoli’nin yolunu tuttuk. Napolide her zamanki gibi otobüsümüz bizi bekliyordu otobüse binip otele doğru yol aldık. İtalya standartlarına göre otel biraz vasat kalıyordu otelde sıcak su vardı ama otelde her odadan 1 kişi duş alınca sıcak su bitiyordu Biz kararımızı verdik sıraya bağladık duş işini her gün birimiz duş alacak ve diğerleri de kafalarını yıkayacaklardı o gün ben duş alacaktım. Duş almadan önce geçen gün aldığımı purolardan birer tane ezelim dedik çıktık balkona. Puro epey büyüktü baya sürdü bitmesi. Bizim balkonun karşı tarafında Romenler kalıyorlardı Romenlerden 2 çocuk balkona çıktı hot water hot water dediler. Ben de o gün kafaya ne yediysem artık bizimkilere soruyorum ne yapacak lan bunlar sıcak suyu kahve yok bir şey yok diyorum (hangi kafayla söylediysem bunu) sonra pek tınlamadık bunları içeriye girdik ben de duşa girmeye hazırlanıyordum. Tık tık diye sesler gelmeye başladı balkondan bi çıktık balkona bunlar portakal kabuklarını bizim balkona atmışlar, 1 çocukta karşıda yeni içeriye giriyordu çıktık hep birlikte bağırdık karşı balkona doğru hatta o gazla epey bağırmıştık otelin iç tarafı U şeklinde bir tarafta biz varız bi tarafta Romenler var iç tarafta bizim hocalar var aynı bu şekilde bölümlerden oluşuyor. Bi baktık iç tarafta hareketlenmeler başladı, sonra bizim kapı çalındı birden. Açtım kapıyı 2 tane Romen hoca gelmiş içeriye girebilir miyiz dediler. Giremezsiniz dedim. Neden dediler. Arkadaşlarım çıplak dedim (O anda en mantıklı yalan bu geldi ) onlarda söyle onlara giyinsinler içeriye girip bakacağız dediler ben de tamam dedim kapadım kapıyı yüzlerine. Bizimkilere anlattım durumu ben duşa giriyorum, gerisini siz halledin dedim. Banyoya girip kapıyı kilitledim Ben duştan çıktım sordum ne oldu diye, karşıdaki Romenler bizi puro içerken görmüşler hocalarına bunlar uyuşturucu içiyor demişler hocalar da bizim odaya gelmiş bu yüzden ben banyodayken içeri girmişler burada bir şeyler kokuyor falan demişler (sırf yalan biz içeride bir şey içmemiştik ) sonra çıkıp gitmişler. Sonra bizim şakirt hocalardan biri geldi bizi kontrol etmeye biz de o portakal kabuğu olayını anlattık tamam ben sorarım onlara dedi o da gitmiş Romenlerin odasını basmaya Bu gece böyle aksiyonlu bir gece oldu ama her gece gibi bu gece de sona erdi
Şimdi gelelim nasıl katılmaya hak kazandığıma. Yaklaşık 150 öğrencinin katıldığı yazılı İngilizce sınavı yapıldı. Bu sınavda ilk 20’ye giren öğrenciler sözlü mülakata alındı. Sözlü mülakat dediğim şöyle; size bir konu veriliyor ve bu konu hakkında 10 dakika boyunca İngilizce konuşmanız isteniyor. Mülakatı geçen 10 kişi de İtalya’ya gitmeye hak kazandı. Bir de sınava girmeden direk gidecek olan öğrenciler vardı bunlar da dil öğrencileri projenin işlemesine ve aradaki iletişimi sağladıkları için onlar sınavsız gitme hakkına sahiplerdi.
Böylece bir çoğumuz hatta sadece 1-2 kişi dışında henüz daha önce kimse yurtdışına çıkmamıştı ve olabildiğine heyecanlıydık. Yurtdışına çıkmamanın yanı sıra daha hayatında uçağa binmemiş arkadaşlarımız da vardı (ben dahil). Tabii bu proje kapsamında gidip beleş beleş gezmeyecektik orada projenin amacı kültür değişimi olduğu için herkes kendi kültürünü yansıtan bir gösteri ile İtalya’ya gelecekti ve İtalya’da ev sahibi okulun gösteri salonunda bunlar sergilenecekti.
Bizim tiyatro çalışmamız Türkmen Düğünü konuluydu ve metnin tamamını Türkçe olarak hazırlamıştık. Tüm hazırlıklar tamamlandıktan sonra, işler devlet izni, ödenek ve pasaport işlemlerine geldi. Biz yurtdışına çıkacaktık ama yeme-içme-otel masraflarını ev sahibi ülke, gidiş-geliş uçak masrafları ve yol üzerindeki masraflarımızı da bizim taraf ödeyecekti. Bizden topu topu 100¤ kadar para aldılar. Ebeveynleri memur olanlar yeşil diğerleri de gri hizmet pasaportu çıkarttılar. Tüm hazırlıklar tamamlandı ve artık gitme vaktiydi.
Biz en başından beri ya direk Napoli’ye uçacağımızı ya da İstanbul aktarmalı olarak gideceğimizi zannediyorduk. Ama son anda öğrendiğimize göre Lufthansa adlı Alman hava yolu şirketi ile gideceğimiz için uçağımız Münih aktarmalı olacaktı. Tabii 2. Bir gidilecek ülke eklenince biz de sevinçten havalara uçtuk. Tabii Münih’e vardığımızda hayal kırıklığına uğrayacak olsakta.
Adnan Menderes havalimanına vardık, pasaport kontrollerimiz yapıldı uçağı beklemeye başladık tabii herkeste heyecan hat safhada. Anneme ne olur ne olmaz sırt çantama bir sakinleştirici ile bir de bulantı hapı koy demiştim. Ama sakinleştiriciyi daha önce uyku sorunum varken içtiğimden biliyorum 5-6 saatliğine lale oluyorsunuz. Bu yüzden sakinleştiriciyi içmedim sadece bulantı hapını içip bindim uçağa. İlaçları uçağa binmeden içmem gerekti çünkü öğrendiğimize göre uçağa herhangi bir sıvı girişi yasaktı.
Uçağın içine boydan boya değişik bir koku hakimdi ama ne tür bir koku ise artık heyecanımı ikiye katlamıştı. Tabii bu heyecanı artıran faktörlerden biri de Alman hosteslerdi İsimleri şimdi aklıma gelmiyor ama 1 tanesi oldukça güzel bir kızdı Biz böyle heyecanımızı yenmek için kızı keserken kendi aramızda muhabbet ederken uçakta yavaş yavaş havalanacağı piste doğru gidiyordu ben dedim ulan ne korkuyormuşum ki uçaktan baksana herhalde hep böyle gideceğiz, baya böyle araba gibi yoldan yola döne döne gidiyorduk. Ben de içten içe rahatlamıştım. Sonra bir ara dümdüz bir yola çıktık. Uçaktaki ses artmaya başladı hatta öyle arttı ki yani alışık olmayan herkesi korkutacak bir seviyeye geldi. Sonra birden bizim kafalar arkaya yaslandı istemsizce. Nedeni pilotun uçak kalkarken uçuş pistinde uçağın kalkış hızına ulaşması için nitroyu köklemesiydi. Uçak havada stabil pozisyonuna gelene kadar kafalarımız arkaya yaslanıp kaldı. Sonra kemerleri falan çıkarın dediklerinde kafalarımız rahatlamıştı ve pek heyecan da kalmamıştı ondan sonra Çünkü bize uçağa binmeden önce söylenen bir kalkış bir de iniş sorun olur yoksa korkacak bir şey yok”tu
Sonunda Münih’e indik. Ama uçağımız yaklaşık bir 4 saat sonra gelecekti. Biz başta bu 4 saat içinde gezip tozacağımızı münihin altını üstüne getireceğimizi falan zannediyorduk. Sonra pasaport kontrolü yapıldı ve bize; “Pasaport kontrolünüz yapıldıktan sonra, 2. Katı terk etmeniz mümkün değildir.” Dediler Biz de ne yapalım mecbur kaldık orada. Ama adamlar bizi 2. Kata maruz bıraktıklarına pişman oldular. Çünkü bizim Türk olduğumuzu bilmiyorlar belli ki 2. Katta beleş kahve büfeleri vardı. Hocalarla 20 kişi akın ettik oraya. Hatta yanlarında beleş gazeteler de vardı hem kahveleri hem gazeteleri talan ettik kaçtık ordan Sonra zaman geçmedi küçük küçük dükkanlar vardı 2. Katta. Girdik bir teknoloji dükkanına. İçerde tabletler, akıllı telefonlar falan vardı. Tabletin birini de açık bırakmışlar. Biz de durur muyuz 5 erkek tünedik başına 1 saat orada Facebook falan açıp takıldık, sonra sıkılıp gittik bizimkilerin yanına tekrar dükkana geri döndüğümüzde adam yazı asmıştı üzerine lütfen dokunmayınız diye Artık uçağımız gelmişti bizde de artık heyecan falan kalmadı gittik bindik uçağa, zaten mesafede 45 dakika falandı asıl uzun olan İzmir-Münih arasıydı Münih-Napoli arası o kadar uzun sürmemişti.
Bu Münih havalimanından bir fotoğraf
Devamını yazıyorum yazdıkça eklerim İlerideki yazılara fotoğraf falan da ekleyeceğim kuru kuru değil yani
--------------------------***--------------------------------------****----------------------------------------***------------------------------------***---------------
İndiğimizde Napoli havalimanında hayvani bir kalabalık bizi bekliyordu. Bizim evrak işleri geç bittiğinden biz İtalya’ya 1 gün geç gitmiştik. Hani karşılamaya gelirsin de tüm ülkeleri toplayıp gelmek niye ? diye sorduk içimizden. Zaten sabahtan beri yolculuk bitirmiş bizi. Sonra bu kadar kalabalığı alacak hayvani bir otobüse bindik. Arkalarda yer varmış geçtik oturduk oraya. Beni aslında otobüs falan tutar yani arkalara oturamam hemen midem bulanır ama ilk geldiğimizde arkadaki polak ve romen erkeklerle muhabbet epey sardı müzik falan dinlettik birbirimize karşılıklı. O güne ait fotoğraf bulamadım ama bu görüntü ilk günün haliyle benzer
Sonra bizi ilk Napoli’de bir yerde indirdiler, kilisenin birine gittik. Artık yabancılarla hafiften muhabbeti kurmaya başlamıştık özellikle Bulgarlarla. İtalyanın %90’nı Katolik ve polaklar Romenler Bulgarlar da Ortadoks. Adamlar başta itiraz ettiler biz Katolik kilisesine girmeyiz diye. Şaşırdık tabi biz bu olayları bir tek Müslüman meshepleri arasında oluyor zannediyorduk. Neyse çıktık kiliseden bizi böyle maskesi ünlü bir semte götürdüler. Böyle her dükkanda maskeler Kazanova maskesi diyorlarmış değişik erotik maskeler Bir de Napoli’de şehir bir cadde ile ikiye ayrılıyormuş getto taraf ve elit taraf diye. Zaten Napoli’nin hırsızlık konusundaki ününü bilmeyen yoktur. Ayrıca her taraf zenci kaynıyor her köşe başında bir şeyler satmaya çalışan zenciler gözlükçüsünden saatçisine. Tam da bizdeki şans o zaman Napoli’de seçim krizi varmış temizlik işçileri iş başında değil şehri pislik götürüyor resmen. Neyse sonunda otelin olduğu Pompei şehrine ulaştık (Napoliye bağlı.) bavulları falan çıkardık. Sokaklarda 60 kişi 20’si bavullu olarak yürüyoruz otele doğru. Bende de mide bulantısı bastırdı o kadar otobüsle gezdiğimiz için. Heh dedim tam zamanını buldu bu gece zehir bana. Otele vardık sonra odalar falan ayarlanacak, ben 10. Sınıfım o zamanlar yanımdaki diğer 4 erkek de 11. Sınıf yani 10. Sınıf olan tek erkek benim. Odalar da 4 kişilik. Çocuklar dedi biz böyle 4’lü kalıcaz. Ben de mal gibi kaldım ortada. Hocalar dedi diğer yabancılardan da dışarıda kalanlar varmış onlarla beraber kalırsın dedi. Olmaz hocam dedim ben kavga çıkarırım sorun çıkar illa bir şey olur dedim. Sonra gittik otel görevlisi ile işaretlerle konuştuk 4 kişilik odaya Türk usülü bir yatak daha attırdık Otel görevlileri ile anca işaretlerle konuşabiliyoruz çünkü adamlar öylesine mal ki resmen 0 ingilizceler yani Sen o kadar turistik yerde otel görevlisisin 1 kelime İngilizce bilmiyorsun işe bak garip geldi yani bize belki onlar için normal bir şeydir bilemiyorum Bu arada bunca sıkıntı ile uğraşırken bir yandan midem bulanıyor feci şekilde. Biz yerleştikten sonra bize 15 dakikaya hazır olun yemeğe gidiyoruz dediler. Artık tam olmuştu yani artık emindim o gecenin bana zehir olacağından Hazırlandık çıktık otelden pek uzak olmayan ama lüks bir restauranta gittik. Değişik o gece bana iğrenç gelen deniz ürünleri falan getirdiler masaya. Aslında diğer ülkelerin masasına şarap falan da koydular ama bizim hocalar yasakladı tabii başımızda 3 hoca vardı 3’ü de şakirtti. Ben masaya koydum kafamı mide bulantısından duramıyorum gittim hocanın birine hocam ben dayanamıyorum otele dönüyorum dedim bulabilecek misin dedi bulurum hocam yakın zaten dedim. Olsun ben sana eşlik edeyim dedi beni otel odasına kadar bıraktı sağolsun. O gece aç aç yattım uyudum bulantım geçsin diye. Sabah da dibimizdeki kilisenin çan sesi ile uyandık noluyor lan diyerek
Bu da o gün gördüğümüz polis arabası
İlk günümüzden diğer fotoğraflar
--------------------------**************--------------------------------------------********************-----------------------*********----------------
Çan sesi ile uyanmak epey şok etkisi bırakmıştı üzerimizde bir de kilise direk dibimizde olduğu için uyanmamamız mümkün değildi. Uyanır uyanmaz birbirimize baktık “noluyor lan ?” edası ile Sonra birimizden çok yaratıcı bir fikir geldi. “Beyler ne dersiniz, kilisenin önünde Allah Allah diye koşturalım mı ?” diye. Hepimize uyku sersemliği ile gayet mantıklı gelmiş olan bu fikir otelde sıcak suyun bitmiş olması gerçeği açık açık yüzümüze vurulunca (kısacası soğuk suyla yüzümüzü yıkayınca) birden popülaritesini kaybetti
Bizi kahvaltıya çağırdılar, biz de iştirak ettik Sadece kahvaltıları otelde yapıyoruz sadece yatmak için otele geliyoruz çünkü yoksa hep dışarıdayız geziyoruz bu sebepten diğer öğünleri de ev sahibinin önceden anlaştığı restaurantlarda yiyoruz. Neyse indik kahvaltıya odada 5 erkeğiz 5’i de birbirinden miskin olduğu için herkes inmiş biz en son gelen olmuşuz. Açık büfe kahvaltı böyle masalara dizmişler bi tabak alıp gezicez ve önce ekmekler var. Geçtik ekmeklerin başına ordan hocanın sesi geldi ; “Çocuklar ekmekte domuz var.” Diye. Bir baktık ekmeğe ciddi ciddi ekmeğin içinde pembe pembe et parçacıkları var. Hay dedik böyle işe. Sonra peynirlere geçtik. Yine bir ses “Çocuklar peynirde domuz var.” E yok elinin körü dedik biz artık ama peynire baktığımızda da durum içler acısıydı. Bir çok şeyi böyle atlaya atlaya geçtikten sonra kahvaltılık küçük kurabiyeleri tabaklarımıza doldurup %75’i su olan meyve suyumuzu ve kahvemizi alıp üstüne bir de meyveli yoğurdumuzu (meyveli yoğurt kahvaltıda ne ayaksa artık) çaktıktan sonra her masanın dolu olduğunu gördük ve iyi anlaştığımız Bulgarların masasına geçtik. Bir yandan yiyip bir yandan muhabbet ederken Bulgar sandığımız kızlardan bir tanesi ben Türküm dedi. Biz birbirimize baktık ve eminim ki o an içimizden geçen kelime birbirimizinkilerle birebir aynı idi. Hass ile başlayan. Çünkü biz bir önceki gün kimse anlamıyor diye adamlara dümdüz sövmüşüz hepsine tek tek geçirmiş hepsinin kişisel özellikleri ile dalga geçmişiz, ve anlamadığını sandığımız gruptan bir kız bulgaristanda yaşayan bir Türk çıkıyor. Biz bir kez daha emin olmak için “Türk müsün ? Yani dediklerimizi anlıyorsun.” diye karşılık verdik. Kız da “Evet anlıyorum” dedi ve biz eğer tüm dediklerimizi duyduysa yerin dibine gireceğimizi bilerek sanki daha önceki söylediklerimizi hiç söylememiş gibi yaptık. Ki o anda yapılacak en mantıklı şey de buydu
Kahvaltımız bitti ve kızın Türk olması şokunu atlattıktan sonra dün otobüsün bizi bıraktığı yere gittik ve otobüse bindik. Ben hocalara otobüsün beni tuttuğunu söylemiştim ve bu sefer hoca bana en öne binebilirsin dedi. Ben de en önün ne durumda kimin nereye oturacağını bilmediğim için oturuverdim şoförün arkasındaki koltuğa. Sonra İtalyan hoca gelip biz burada oturuyoruz kalkabilir misin deyince çivileme betona atlamış gibi oldum. Tabii bunu belli etmeyecek kadar gurur sahibi bir insan olduğumdan gülme ile utanma arası karışık bir ifade ve “ıhıihyuhıuhuh.” Gibi bir sesle hafiften kaşlarımı kaldırarak yan taraftaki en ön sıraya geçtim. Bir de ben dün yemekten kalkıp otele dönünce diğer yabancı hocalar merak etmiş sormuşlar bizim hocalara bizim hocalar da çatır çatır anlatmışlar hepsini angus gibi bunun üstüne ben de en öne oturunca (hocalar önden biniyor hep) her binen hoca “Are you okay ?” diye sordu ben de hepsine teker teker “Yeah I’m okay. Thank You.” Demek zorunda kaldım bir de bunu söylerken yüzüme takınmam gereken ifadeyi çok yapmaktan yüzüme öylesine yapışmış ki yolculuğun yarısında camdan dışarı bakarken fark ettim yüzümün öyle kaldığını. Türkiye’de olsa o yüz ifadesiyle dışarıya o kadar süre dışarı baksam ya beni sapık diye ihbar ederler ya da arabadan indirip darp ederlerdi.Tüm bu psikolojik baskıların üzerine büyük bir özgüvenle hiç İngilizce bilmeden bizimle İtalya’ya gelen müdürümüz gelip yanıma oturunca bir kez daha yıkıldım. Resmen libidom dipleri görmüştü.
O gün her ülkenin kendi tiyatrosunu sergileyeceği gündü. Biz de bu tiyatroları afili bir yerde göstericez zannettik. (O kadar tiyatroya hazırlanıp İtalya’ya gelmişim bakarsın ben oynarken bir İtalyan yapımcı beni görür de meşhur falan olurum.) Ama bizi alıp Comenius anlaşmasının ev sahibi okuluna götürdüler. Tabii bu anlaşmalar yapılırken okulların statülerine bakılmamış. Biz Anadolu öğretmen lisesi olarak gittik ama karşı taraf bildiğin Turizm Otelcilik lisesiydi. Peki ben bundan rahatsız mıydım ? Okula gidinceye kadar evet ama okula gittiğimde yemişim Anadolu lisesini bu turizmcilere kalifiye eleman lazım dedim (böyle demiş olmayabilirim ) Okula girdiğimizde saray yavrusu bir lobi ve aşırı lüks bir resepsiyon ile karşılaştık. Bunu görünce acaba yanlış yere mi geldik diye düşünmeden edemedik tabii. Hemen lobideki yerlerimizi aldık okul geleceğimizden haberdar olduğu için lobideki masaları donatmış neler neler ananas suları, meyveli şaraplar, kurabiyeler, çikolata ve meyve dolgulu kruvasanlar… Tabii bunları görünce Türk olmanın getirdiği sorumlulukları da yerine getirdik. (yumulduk kısaca ) Her rüya gibi bununda bir sonu vardı ve 3. Sınıf bir tiyatro salonuna geçtik (aslında daha düşük bir sınıf ama 4. Sınıf diye bir kavram var mı bilmiyorum 4 varsa 5 de vardır 6 da O salon 6 bile olabilir ) salonda bize önden yer ayırmışlar arka tarafta da İtalyan apaçiler oturuyordu. (Heh gördünüz mü İtalyan apaçi olmaz mı zannediyordunuz hem memleketimin apaçisi bile bir değişik bir farklı bakıyor bunlar apaçi değil angus )Ülkeler tiyatrolarını gösterdi İngilizce olarak sonra sıra bize geldi (asıl olaylar şimdi başlıyor ) Tiyatronun konusu Türkmen düğünü başta da söylemiştim. Böyle olunca gelinlik damatlık vs. ile gittik oraya. Tiyatro bitti ve bizim senaryomuza göre tiyatronun sonunda damat halayı çalınacak ve tüm oyuncular oynayacaktı İlk 20 saniye her şey normal oynuyoruz 15 kişi ilk 1 dakika bittiğinde o 15 kişi birden 35 kişi oldu ne olduğumuzu şaşırdık Gören geldi gören geldi tiyatro sahnesi boydan boya doldu halay çekiyoruz Bir yandan ben lokumları aldım onları dağıtıyorum Sonra Allah’tan şarkı çok uzun değildi de hemen bitti yoksa o kadar kişi çekilecek durum değildi o Sonra bizim kıt müdür yanında harmandalı getirmiş onu açtırdı. Polakların ayyaş müdürüyle karşılıklı harmandalı oynadılar Bizim müdürün zaten tip komik bir de harmandalıya girişinde biz gülmekten yerlere yattık ayyaş müdür desen kafa kel sakallar uzun beyaz hafiften sararmış (içkiden ) yani anlayacağınız tam biracı alman tipi var herifte. Bu işkence de bittikten sonra tam salonu terkedicez, İtalyan Abazalar durmadı başladılar bizim gelin kıza sarkmaya (tiyatroda gelin rolünde olan arkadaşımız üzerinde gelinlik vardı hala salondan çıktıktan sonra değiştirecekti Allah’ı var güzel kız bir de ) başladılar. Gelen geçen fotoğraf çektiriyor kız terden sucuk gibi oldu tam başka biri daha fotoğraf çektirmeye yeltenmişti ki kız kapıdan kaçtı gitti Üstümüzü başımızı boş sınıflarda değiştirdikten sonra turizm otel okulu olduğu için aşağıya yemek salonuna indik yine saray yavrusu bir yemek salonu zaten turizm otel olduğu için stajyer ve usta aşçılar dolu. Yemekler bir geldi ki of… Biz mest olduk. Size şöyle tarif edebilirim Türkiye’de bu şekilde aşçılardan böyle bir hizmet ve lükste böyle yemekler yediğiniz restauranttan o gece 2 bin liradan aşağı hesap kapatamazsınız. Şahane yemekler. Tabi bu arada gelen garson stajyerlere küfür etmeye devam ediyoruz. Küfür artık bizde saplantı olmuştu. Gelene geçene küfür etmeye başlamıştık (Nedenini bilmiyorum ) Okuldan ayrıldıktan sonra da Napoli kalesine, ünlü bir kiliseye ve akşam da galeri diye bir yere gittik galeriden bir pipo aldım babama arkadaşlar da paket paket puro aldılar ucuz diye (ben de o zamanlar ne safmışım şu anki aklım olsa ben de depolardım puroları çok pişmanım çook ) Sonra otele döndük böylece 2. Gün de sonlanmış oldu
2. Güne ait fotoğraflar
------------------********************-----------------------------------------------**************************-----------------------------
3. günümüzün sabahına uyandık. Yine aynı şekilde kahvaltımızı yaptık, kurabiye-su meyvesi-meyveli yoğurt eşliğinde. Bugün İtalya’nın ünlü adalarından Capri’ye gidecektik bu yüzden erken kalktık kahvaltıdan sonra otobüse binip limana gittik. Limanda vapurlardan birine atlayıp Capri’ye doğru yol aldık. Adaya varır varmaz vapurdan indikten sonra direk bizi gruplara ayırıp küçük teknelere bindirdiler, neymiş ada etrafında tur atacakmışız. 2 grup oluşturuldu biz 2. Gruptuk 1. Grupta bizim öğrencilerden olanlar İtalyanlar ve Bulgarlar vardı. Bizim grupta ise bizim hocalar Romenler ve polaklar vardı. Adaya inince etrafa mal mal bakına bakına yürüdüğümden en arkada kalmışım bu yüzden 2. Gruba aldılar beni ve 1. Grupta olamadığıma epey üzüldüm (gerçi kendi mallığım yüzünden ama olsun ben kendimi ezdirmem ) çünkü bizim öğrencilerin %90ı o teknedeydi bizim teknede şakirt hocalarımız ve grubumuzda güzel kızların dışında kalan kezban arkadaşlarımızdı. İlk tekne yola çıktı biz de bindik tekneye bir baktım Romen çocuklardan bir tanesi oturmuş 2 kız da yanlarına oturmuşlar 3 kişi el ele duruyorlar. Hani olaya anlam veremedim belki tekne dışında 3 kişi el ele olsalar belki mantıklı bir açıklaması olabilir ama teknede hiçbir mantıklı açıklaması olabileceğini düşünmedim. Zaten Romenler nasıl bir grupsa 1 erkek başına 2 kız düşüyor zaten gruplarında toplam 3 erkek 1 top var, geri kalanların hepsi kız. Top’u dışlıyorlar hep bizim kızlar da top’a fanfan ismini takmışlar ne anlama geldiği ve ismin nereden geldiği konusunda hiçbir fikrim yok ama isim akıyor baya fan fan fan fan Çocuğu her gördüğümüzde fan fan diyorduk. Bir de kısa boylu turuncu saçlı bir erkek vardı o çocuğun adı da Madalin’miş o da mandalin oldu. Mandalin aynı bizim Türk oyunculardan bir tanesine benziyordu Yani ömür arpacı’ya
Neyse fazla ayrıntıya girdik. Tekne turuna başladık geziyoruz böyle adanın etrafını ama tam öğle vaktine denk geldi bu olay ölüyoruz yani öyle böyle sıcak değil bir de tam tepemizde güneş geçti geçecek kafamıza. Kayaların arasında bir yer varmış böyle doğal ışık çıkıyormuş oradan bizi oraya götüreceklermiş. Gittik oraya bir baktık 50 tane tekne sırada bekliyor. Hah dedim tam oldu şimdi bu sıcakta ben bir an önce bitsin adaya dönelim diye beklerken bir de bu çıktı. Herkesi böyle oldukları teknelerden alıp küçük küçük sandallara bindirerek o deliğe soktular. Deliğe giriş de ayrı bir kafa. Deliğin üst tarafında bir halat var kayıkları çeken adam o halata tutunup sandalı içeriye doğru çekiyor sandalda bulunan diğer 2 kişi de sandalda geriye doğru yatıyor içeri girebilmek için. Sırf işler uzamasın diye teknemizde bulunan klostrofobisi olan bir arkadaşla teknede kaldım. Aslında içerisini merak ediyordum ama bir yandan da güneş zorluyordu çok saçma bir durumdu yani Tüm bu ızdırap dolu durumlardan sonra, adaya döndük yemek için. Bizi böyle salaş bir lokantaya götürdüler. Soslu makarna gibi bir şey yedik. İtalyanın makarnası meşhur fakat şöyle bir durum var buradakinden farklı yapıyorlar makarnayı pek bir numarası yok yani. Fazla haşlamadan yaptıkları için makarnayı biraz daha diri ve sert oluyor. Yemeklerimizi yiyip kolalarımızı içtik sonra millet lokantada muhabbete daldı biz 2’şer kola daha söyledik sonra bize hocalar fazladan içtiğinizi kolaları kendiniz ödeyin dediler. Biz de çıkarken ödemeden kaçtık. Bize ne ya Ben oraya gitmişim para mı veririm lokantaya haha
--------------------------*************************-------------------------------****************************---------------------------*********************-
Sonra bizi böyle tramvayla adanın taa tepesine çıkardılar. Gezmekten ayaklarımız kopmuştu bu yüzden o tepede biraz olsun soluklanmak için bi cafe bulduk cafenin yanında masalar vardı masanın birini 15 kişi gasp ettik adam sandalyeleri üst üste koymuş akşamüstü tam ordan sandalye alcakken adam İtalyanca bir şeyler söylenmeye başladı (muhtemelen küfürdü ) çünkü hiçbir şey ısmarlamamıştık öyle beleş beleş oturuyorduk orada haliyle adam sinirlendi kovdu bizi (rezilliğe bak ) neyse kalktık ordan artık gitme vakti gelmişti vapuru bekledik bindik vapurumuza ve doğruca Napoli’nin yolunu tuttuk. Napolide her zamanki gibi otobüsümüz bizi bekliyordu otobüse binip otele doğru yol aldık. İtalya standartlarına göre otel biraz vasat kalıyordu otelde sıcak su vardı ama otelde her odadan 1 kişi duş alınca sıcak su bitiyordu Biz kararımızı verdik sıraya bağladık duş işini her gün birimiz duş alacak ve diğerleri de kafalarını yıkayacaklardı o gün ben duş alacaktım. Duş almadan önce geçen gün aldığımı purolardan birer tane ezelim dedik çıktık balkona. Puro epey büyüktü baya sürdü bitmesi. Bizim balkonun karşı tarafında Romenler kalıyorlardı Romenlerden 2 çocuk balkona çıktı hot water hot water dediler. Ben de o gün kafaya ne yediysem artık bizimkilere soruyorum ne yapacak lan bunlar sıcak suyu kahve yok bir şey yok diyorum (hangi kafayla söylediysem bunu) sonra pek tınlamadık bunları içeriye girdik ben de duşa girmeye hazırlanıyordum. Tık tık diye sesler gelmeye başladı balkondan bi çıktık balkona bunlar portakal kabuklarını bizim balkona atmışlar, 1 çocukta karşıda yeni içeriye giriyordu çıktık hep birlikte bağırdık karşı balkona doğru hatta o gazla epey bağırmıştık otelin iç tarafı U şeklinde bir tarafta biz varız bi tarafta Romenler var iç tarafta bizim hocalar var aynı bu şekilde bölümlerden oluşuyor. Bi baktık iç tarafta hareketlenmeler başladı, sonra bizim kapı çalındı birden. Açtım kapıyı 2 tane Romen hoca gelmiş içeriye girebilir miyiz dediler. Giremezsiniz dedim. Neden dediler. Arkadaşlarım çıplak dedim (O anda en mantıklı yalan bu geldi ) onlarda söyle onlara giyinsinler içeriye girip bakacağız dediler ben de tamam dedim kapadım kapıyı yüzlerine. Bizimkilere anlattım durumu ben duşa giriyorum, gerisini siz halledin dedim. Banyoya girip kapıyı kilitledim Ben duştan çıktım sordum ne oldu diye, karşıdaki Romenler bizi puro içerken görmüşler hocalarına bunlar uyuşturucu içiyor demişler hocalar da bizim odaya gelmiş bu yüzden ben banyodayken içeri girmişler burada bir şeyler kokuyor falan demişler (sırf yalan biz içeride bir şey içmemiştik ) sonra çıkıp gitmişler. Sonra bizim şakirt hocalardan biri geldi bizi kontrol etmeye biz de o portakal kabuğu olayını anlattık tamam ben sorarım onlara dedi o da gitmiş Romenlerin odasını basmaya Bu gece böyle aksiyonlu bir gece oldu ama her gece gibi bu gece de sona erdi
Son düzenleme: